MERHABA NASIL GİDİYOR ARABA...
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

Beynin gelişimi ve özellikleri

Aşağa gitmek

Beynin gelişimi ve özellikleri Empty Beynin gelişimi ve özellikleri

Mesaj  Admin Paz Ağus. 17, 2008 9:01 pm

Beynin gelişimi ve özellikleri ,beynin yapısı ve gelişimi üzerindeki
çalışmalar çok gerilere gitmemektedir. İlk çalışmalarda uzmanlar,
hafıza kaybı, cücelik, felç gibi hastalıklardan ölen kişilerin
beyinlerinden aldıkları kesitlerde incelemeler yapmışlar ve beynin
hangi bölümlerinin hangi görevleri üstlendiklerini bulmuşlardır.
Çalışmalar, parçalanan hasta beynin, sağlıklı olanla karşılaştırılması
esasına dayanmaktadır.
Özel laboratuvarların ve tekniklerin son
yıllarda gelişmesiyle, beyin üzerinde somut deneyler yapılmaya
başlanmış, zihinlerde çözümü bekleyen birçok sorunun cevabı
verilmiştir.İlk ipuçları, hastalıklı beyinlerin hastalıkları nedeniyle
geçirdikleri ruhsal değişikliklerini gözlemleyerek elde edilmiştir.
Beyin, merkezi sinir sisteminin en önemli bölümü olarak, kafatasının
içinde saklı bulunur. Böylelikle de dış koşullardan ve darbelerden
korunmuş olur.Evrimsel gelişimi itibariyle beynin en eski bölümü, diğer
bölümler tarafından neredeyse tamamen örtülmüş olan ‘’ana beyin’’ dir.
Her canlı türünün ortaya koyduğu, kendine özgü tepkileri mevcuttur.Bu
tepkiler canlıların gelişimi ile orantılı olarak karmaşıklaşır ve
alternatiflerini doğurur.En basiti; bir salyangozun antenlerine
dokunduğumuz zaman, hayvanın derhal antenlerini içeri çekmesi, birkaç
saniye sonra da eski konumuna getirmesidir. Bunu her tekrarlayışımızda
aynı tepkiyi verecektir; üretebileceği bir alternatifi
olmayacaktır.Aynı deneyi gelişmişlik düzeyi daha üst sınıfta olan bir
canlı üzerinde denediğimiz zaman, farklı sonuçlarla karşılaşmamız
mümkündür. İlkinde muhtemelen kendini korur,tekrarı halinde ise
herhangi bir şekilde bizi etkisiz hale getirmeye çalışır ya da kendini
oradan uzaklaştırır. Bu durum salyangoz deneyinden çok farklı
neticelerin ortaya çıkması olarak değerlendirilebilir. ‘Davranış’
dediğimiz şey aslında, temelde programlanmış, yeme, içme, çiftleşme,
kaçma ve uyku gibi özelliklerden meydana gelir. İlkel canlılarda içgüdü
olarak isimlendirilen davranışlar, belli işaretler yaratılmasıyla start
alacak, tıpkı bilgisayar programı gibi otomatik davranışlar ortaya
konacaktır.İşte bu hoşlanılan ve hoşlanılmayan duygulardan oluşan
değerler, o canlıda ‘’Temel bilinç alanı’’nın doğmasına neden
olur.Hemen insanın aklına, ‘bu temel bilinç alanı, beynin neresinde yer
alır?’ sorusu geliyor… Evrimsel gelişim içinde yükselerek gelişen
hayvanların beyinleri incelendiğinde, beynin evrimleşmesi ile birlikte
‘’eylemlere duyguları katma‘’ ilkesinin de artan oranda başarıldığı
görülmektedir.Duyguların işe karışmaları öylesine gelişmiştir ki,
sonuçta duygular özelliklerini değiştirmiş ve geliştirmiştir.
‘’Bilinç’’ haline gelen duygular, insanlarda, düşünmek, planlamak,
kıyaslamak, fikir üretip geliştirmek, karar vermek, gözlemleyip sonuç
çıkarmak gibi son derece karmaşık işlemlerin gerçekleştirilebilmesine
yardımcı olur. Duygusal hayatımızın en eski kökü, koklama duyusuna
dayanır ya da diğer bir deyişle kokuyu alıp inceleyen, koku lobudur.
Koku lobundan, duyguya yol açan eski merkezler gelişmeye başlayıp beyin
sapının baş kısmını çevreleyecek kadar genişledi. Kokuların büyük
ölçüde hatırlatma gücüne sahip oldukları bilinir.Örneğin, bazı anahtar
kokular, kişilerin çocukluğundaki birçok olayın yeniden hatırlanmasını
sağlar. Bundan başka beyindeki nöronlar arasında yeni bağlantıların
kurulması ile oluşan beyin ağı, daha önceden depolanmış bilgilerle
bağlantı kurulup yeni çıkarımların ortaya konmasını sağlar. Birtakım
yeni düşünce ve duyguların oluşması ve bunların farkına varmak da
insanda benlik bilincinin hissedilmesi sonucunu doğurur.
Beynin isimlendirilmiş bölümlerinin görev ve fonksiyonları hakkındaki bilgiler de şöyle:
Ensemizin
arkasına denk gelen bölgede beynimizin, beyincik (küçük beyin) adı
verilen bölümü yer alır. Bütün istemli ve istemdışı (otomatik) kas
hareketlerinin koordine edilmesinden sorumludur. Motorik düzenleme ve
denge merkezidir.Vücudun duruşu ile iskelet kaslarının kasılma
derecesini düzenler.Duyu organlarından gelen tüm impulslar ve büyük
beyinden gelen tüm emirler, beyincikte toplanır.Emirleri ve impulslari
koordine eden beyincik, sonucu kaslara iletir. Acı, sıcaklık ve belirli
diğer duyusal değişiklikler (impulslar) talamus içersinde duyu olarak
benlik kazanır.Gelen uyarıların ‘’iyi’’,’’kötü’’ olarak
değerlendirilebilmesi için beyin korteks (dış beyin) inin ilgili
merkezlerine iletilir. Buraya ulaşan yüzlerce uyarı arasından hangisine
konsantre olabileceğimizi saptar.Korku ve sevinç duygularının
algılanması da talamusta olmaktadır. Talamusun altında yer alan
hipotalamus bölümü, vücut sıcaklığı, su dengesi, iştah, karbonhidrat ve
yağ metabolizması, uyku, vücut ağırlığı ve heyecan mekanizmalarından
sorumludur.Bu bölümde oluşacak en ufak aksaklık, direkt ölümle
sonuçlanır. Hipotalamusun görevini yerine getirmedeki en büyük
yardımcısı, hipofiz’dir.Hemen hemen tüm hormonal dengeyi yönetir.
Cinsel tavır ile cinsel davranışları belirler. Ayrıca tiroid, sindirim
organları ve cinsel organların çalışmalarını yönlendirir. Stres
reaksiyonlarının bir bölümünün yönetilmesi, etkilerinin saptanması ve
gri beyin hücrelerine (korteks=dış beyin) yollanması da hipofizin
görevleri arasındadır. Epifiz talamusun üst yüzeyinde, yuvarlak yapılı
bir bezdir. Beyin yarım kürelerinin arasında yer alır.Epifiz salgısı
yumurtalıkların işlevlerini ya doğrudan doğruya ya da hipofiz
üzerindeki etkisi nedeniyle dolaylı olarak etkiler. Bu salgı,
yumurtalıkların çalışmasını durdurucu niteliktedir. Ayrıca, insanın
günlük yaşam ritmini ayarlar, gece ve gündüze, ışık değişimlerine karşı
tepki gösterir. Üstten baktığımız zaman, beynin, ortasından derin bir
yarıkla ikiye ayrılmış olduğunu görürüz. Biri diğerinin simetrisi
görünümündeki bu iki lob ‘’Corpus Callosum=Nasırlı cisim) adı verilen
bir köprü ile bağlanmıştır. Beynin iki loblu yapısının izdüşümü,
morfolojik yapıda da gözlenmektedir. İki gözümüz, iki kulağımız, iki
bacağımız ve kolumuz vardır. Bunların bütün işlevlerini koordine eden
iki ‘’hareketli’’ merkez vardır. Yürümek, tutmak ve çiğnemek gibi
hareketleri yönlendiren bu merkezlerin yanı sıra beyinde, kasların
dokunma ve eklem yerlerinin şekil alma duyarlılıklarını yöneten iki de
‘’duyumsal’’ merkez bulunmaktadır. Korteksimizde (Üst beyin) yine buna
benzer biçimde iki görme ve işitme merkezimiz vardır. İşitme merkezini
ele alalım: Sağ ve sol lobda birer işitme merkezi bulunur. İlginç bir
nokta, gürültü ve müzik sağ yarım küredeki işitme merkezince daha iyi
değerlendirilmekte, buna karşılık soldaki merkezde, konuşma, anlatma ve
açıklama gibi vasıflar daha başarılı olarak algılanıp,
gerçekleştirilmektedir. Görme merkezimizde de bu asimetrik durum göze
çarpmaktadır. Soldaki merkez daha çok yazıları (kelime ve harfleri)
değerlendirirken, beynin sağ yarım küresinde yer alan görme merkezi
ise, figürler, formlar (biçimler) konusunda aktif olmaktadır.
Bedenimizin sağ ve sol tarafındaki bazı organlar, beynin kendisine göre
ters olan bölümü tarafından yönetilirler.
‘’Temel Bilinç Alanı’ nın
beyinde bir merkezi var mı?” sorusuna gelelim. Beyinle ilgilenen bilim
adamları, beyinde bu yönde bir merkezin olmadığı düşüncesindeler.
Pribram için hologram ile beynin işleyiş biçimi arasında benzerlik çok
çarpıcı idi. O, hatıraların, beynin içinde belirli bir bölgede yerleşik
bulunamayacağı, hologram prensibine uygun şekilde homojen dağılarak
snapslara yazılacağı görüşündeydi.
İndiana Üniversitesinde bu kurama
inanmayan ve öfkeyle karşı çıkan biyolog Paul Pietsch’nin deneyleri
Pribramı doğrular nitelikteydi. Deneylerinde semenderi denek olarak
kullanan Pietsch, beyni çıkartılmış bir semenderin ölmediğini
biliyordu. Semender beyni dışarda olduğu süre içinde baygın yatıyor,
ama beyni yerine konduktan sonra hemen normale dönebiliyordu. Pietsch
eğer semenderin beslenme davranışı beynimizin içindeki belirli herhangi
bir merkezden yönetilmiyorsa,mantıksal olarak beynin yerleştirilme
biçiminin hiçbir önemi olmayacağını düşünüyordu. Eğer bir sorun
yaratacaksa, Pribram’ın kuramının yanlış olduğu ortaya çıkacaktı.
Pietsch, semenderin beyninin sağ ve sol yarımkürelerinin yerlerini
değiştirdi, ama büyük bir şaşkınlıkla semenderin normal beslenme
davranışlarına kısa bir sürede döndüğünü gözlemledi. Başka bir
semenderin beynini baş aşağı yerleştirdi. İyileşince onun da normal
biçimde beslenmekte olduğunu gördü. 700’e yakın deneğin beyinlerini
dilimledi,fiskeledi,ameliyatla çeşitli bölümlerini aldı; ama sonuç hiç
değişmedi. Bu deneylerdeki bulgular, Pietsch’i Pribram’a inanmış hale
getirdi. Bu yüzden, beynin birçok merkezinin yerini kesin olarak bilmek
ve tanımlamak mümkün olamamaktadır.
Beyne gelen impulslar,
enformasyonlar ve bilgiler, o bilgi türü için görevli merkezlerce
algılanır. Daha sonra snaptik bağlantılardan yararlanarak, bütün
yüzeyine yayılır ve aynı anda değişik yerlerde saklanır. Beyin bir
halogramdır. Beynin işleyiş yasaları, tek boyutlu ve nedenselliğe
dayalı bir mantıkla kavranılmayacak derece komplekstir. Onu
anlayabilmek için yeni sibernetik yasalara gerek duymaktayız
Admin
Admin
Admin
Admin

Mesaj Sayısı : 114
Kayıt tarihi : 10/08/08

http://health100.eniyiforum.net

Sayfa başına dön Aşağa gitmek

Sayfa başına dön

- Similar topics

 
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz